Cartier
Mücevher Sergisi
Cartier’in 600 parçadan oluşan «Style & History» adlı
mücevher sergisi Paris’e damgasını vurdu. Bu kadar mücevher tutkununu bir arada
görmemiştim doğrusu ilgi son derece büyüktü. Markanın bu güne kadar ki stil
zevkini ortaya koyan bu sergide, masa
saatleri, kıyafetler ve tablolar da sergilendi ama ana tema mücevherattı. Bileti
internetten almama rağmen sıra bekledim ve beklediğime de değdi doğrusu.
Elizabet Taylor’dan tutun Prenses
Grace kadar bütün stil öncülerini koleksiyonlarıyla beraber bir araya
getirmiş bu sayede bir çok ünlü ismin taşıdığı Cartier mücevherlerini görmüş,
tanımış olduk. Bu aksesuarlar bizim alışık olduğumuz « bling bling »
kültüründen uzak hepsi birer sanat eseri. Bir tanesi elime geçse, sadece
denemek için bile gidip hemen kıyafetimi değiştirir, makyajımı tazeler ve
saçımı, başımı düzeltirdim bu mücevherlere saygıda kusur etmezdim yani!
Peki bu muhteşem Cartier
sergisi nerde oldu acaba? diye aklınıza bir soru gelmişse telaşlanmayın cevabı
bende! Tabiki
bu şıklığa en uygun yerde, Champs Elysées’nin göz bebeği « Grand Palais »
sergi salonunda.
Grand Palais ‘21 Avenue Franklin Delano Roosevelt, 75008 Paris’
Paris geziniz sırasında,
herhangi bir sergiyi ziyaret edicek vaktiniz olmasa bile mutlaka Grand Palais’ın
önünden geçip bu muhteşem binayı görün derim. Grand Palais, 1900 Dünya Fuarı için Paris’te inşaa edilen bir saraydır. Sanata karşı ilginiz varsa ve
mutlaka bu muhteşem binadaki bir sergiye katılmak istiyorsaniz (ki genel olarak
en şık sergilerin ve organizasyonların yapıldığı binadır) daha detaylı
bilgi edinmek için, Paris’e gelmeden önce « www.grandpalais.fr »
adresine bir göz atın.
|
Montaigne
Caddesi
Bu kadar yakına gelmişken Montaigne caddesini göz ardı
edemezdim zaten istesemde edemem o kendini, siz o taraflardayken belli
edicektir. Paris’in en şık, en lüks ve dolayısıyla en pahalı caddesi.
Chanel, Christian Dior, Louis Vuitton, Armani, Prada, Versace gibi lüks markaların bulunluğu bu caddeye
girdiğinizde, insanların da vitrinleri hiç aratmayacak şekilde şıklık yarışı
içinde olduğunu görürsünüz hatta belki de gördüğünüz kişiler ünlüler
mankenlerde olabilir.
İçinde lüks, moda, şıklık geçen her kelimenin çıkış
noktası burasıdır. “Haute Couture”un ana vatanı, Paris’in, en Paris’li kısmı
ehh artık daha ne diyim kelimeler kifayetsiz kaldı şuan! Yani Champs Elysées’ye
geldiğinizde eğer bu caddeye uğramadan giderseniz sizi moda tarihi, Grand Palais’ye
uğramazsanız da sanat tarihi asla affetmeyecek! Benden söylemesi…
Ladurée
Pastanesi
Çok gezdik, yorulduk mücevher sergisi,
Montaigne caddesi derken şekerimiz düştü. Makaron molası verme zamanı geldi
çattı! Makoron da öyle heryerde yenmez, ilk deneyiminiz de olsa, gurme de
olsanız makaron Ladurée’de yenir.
Bölge yine aynı
Champs Elysées’deyiz ama Ladurée pastanelerini Paris’in çeşitli bölgelerinde de
bulabilirsiniz. Çok sayıda değil ama şık mahallelerinde karşılaşmanız mümkün. Burası
ise Ladurée’nin esas mekanı.
Şanslı günümdeydim
normalde önündeki sıradan fotoraf çekmek mümkün olmazdı. İçerisi
yine tıklım tıklım dolu tabiki ama dışardaki fırtına kuyruğu püskürtmüş olsa
gerek pastanenin önünü çekebildim sonra çok sevindim, sevinçten içeri girdim gerisini
hatırlamıyorum bayılmışım! 30 dk sıra bekledikten sonra kendime geldim ve çikolatalı
bir makaron aldım. Hımmm nasıl anlatsam… lezzetini tarif etmek, mutluluğun
resmini çizmek kadar zor. Ladurée’yi İstanbul’da da görmüştüm eminim lezzeti de
aynıdır ama Ladurée’yi esas yerinde ziyaret etmek, tarihi şık dekorunu görmek
daha bir başka güzel.
Marche aux Puces
Champs Elysées’den hızlı
adımlarla uzaklaştım şimdi sırada Paris’in başka bir lüks kısmını keşfetmek
var! Champs Elysées’nin elit duruşuna hiç benzemeyen ama fiyatları Montaigne
caddesini aratmayan bir yerden bahsedicem “Marche aux Puces” namı değer bit
pazarı ya da antikacılar pazarı. ‘St Ouen de Clignancourt’ gibi Paris’in en
dışında kalmış, en pespaye, gezilecek bölgeler listesinin en sonlarında bulunan
(bölgeyi feci bitirdim şuan Paris Belediyesi 10 yıl süren reklam kampanyası
yapsa bile bu imajı düzeltemez artık) geniş bir alana yayılmış bu açık pazar
birbirinden değerli, antika ürünleri barındırmakta. Sizi kırmızı halılarla
karşılayan, sağlı sollu antikacılarla dolu bu alanın fiyatları dudak uçuklatan
cinsten.
Vintage, eski tarz
mobilyalara meraklıysanız ziyaret etmeniz gereken bir pazar. Mobilya alışverişi
konusunda ısrar etmiyorum tabiki de ama görülmesi
gereken bir yer. Hediyelik yada kendiniz için, kart postallar, takılar veya
eski plaklar tarzında da ürünler bulabilirsiniz.
Pazara ulaşana kadar
İstanbul’un Tahtakalesi’nden geçiyormuş hissine kapılacaksınız ama üzülmeyin
Marche aux Puces’un atmosferi sizi büyüleyecek ve gelene kadar yaşadığınız
tüm dramı unutacaksınız. Üstelik bu kadar da değil hemen yanı başında sizi lezzetli
bir süpriz bekliyor olacak…Ma Cocotte!
Ma Cocotte
Philippe Stark’ı
duymuş olmalısınız duymamışsanız hemen açıklayım, kendisi ünlü bir Fransız ürün
tasarımcısıdır. Fransa’nın bazı büyük şehirlerinde ve İstanbul’da da bulunan
Mama Shelter otelinin iç tasarımını yapan Phlippe Stark’ın esas ünü Fransız
Başkan François Mitterrand'ın özel dairelerinin iç mekanlarını tasarladığı
zaman tırmanmaya başladı. İşte ordan başladı sonra kaptırdı gitti
diyelim ;) Ma Cocotte‘ta onun tasarımını yaptığı bir Fransız restoranı. İç
mekan resmini koymadım çünkü sizde tasarımı merak uyandırsın istedim. Küllüyen
yalan :) Maalesef aşırı kalabalık olduğu için temiz bir görüntü alamadım! Oyüzden
benim size önerim, yer bulmak için Marche aux Puces’u gezmeye başlamadan önce
rezervasyonunuzu yaptırmanız, hemen kapıdaki görevli size yardımcı olacak ve
size bir süre verecektir o süre boyunca sizde açık pazarı gezmiş olursunuz. Bir
rehber olarak gezi planınızı hemen çıkardım bile!
Madem iç mekanın fotorafını
çekemedim ayıbımı kapatayım, tarif edeyim bari :) İçerisi çok samimi düzenlenmiş, kendinizi ev
ortamında gibi hissediyorsunuz farklı farklı tasarlanmış oturma grupları var. Son
derece renkli ve kalabalık bir dekor. İlginizi çekecek hatta önünde bir müddet
durup bakmak isteyeceğiniz bir kaç objeyle de karşılaşmanız mümkün. Yemekler de
son derece lezzetli. Mama Shelter
otelinin restoran kısmı da aynı şıklıkta ve aynı lezzettedir hatta otel
seçimleriniz arasına Mama Shelter’ı da katabilirsiniz hem göze, hem mideye
hitap eden bir keyif ve bu Paris’te çok sık rastlanan bir ikili değil.
Nediyelim şimdiden
afiyet olsun…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder